Basit Katalog

İlk filmde başlarına gelen olayların ardından Gürkan (Gökhan Yıkılkan) ve Altan (İnan Ulaş Torun), Cevat Bakır'ın (Gürkan Uygun) onlara verdiği son bir işi yapmaları halinde affedileceklerdir. O da Şahin'in cesedini sorunsuz bir şekilde ortadan kaldırmalarıdır. Ancak iki kafadar yine bir işi beceremeycek, Cevat Bakır'ı, Necmi Baba'yı (Tuna Orhan) ve daha fazlasını peşlerine takmayı başaracaktır. Onları bu durumdan kurtarmaya çalışacak kişi ise Manyak Kerim (Ali Çatalbaş) olacaktır.

Çağdaş polisiye edebiyat türünün nadir örneklerinden biri olarak kaleme alınan Akrep Burcu, gerçek olaylarla kurgulanarak romantize edilmiş bir polisiye romandır. Hakim Semahat Hanım’ın bir cinayete kurban gitmesiyle başlayan olaylar zincirinin içiçe geçmiş kahramanları ve şaşırtıcı gelişmeleriyle, nefes kesici bir takiple başlayan cinayetin aydınlatılması, olaylar arasında kurulan ilişkiler, cinayet mahalli delilleri, şüpheliler ve tanık ifadelerinin biraraya getirilerek bulmaca çözercesine sürükleyici bir havada yaratılan kurgusuyla aynı zamanda bir dedektif romanı niteliği taşır. Roman, kahramanlarıyla hâlâ içinde yaşadığımız İstanbul’un bize hiç de yabancısı olmadığımız aşina mekanlarla, suç ve suçlular dünyasının karakter ve tipleri; ihanetle, sadakatin, cinayetle, masumiyetin, katille, maktülün, suçla, adaletin yanyana yürüdüğü geçmişe doğru bir yolculuğa sürüklüyor. “Akrep Burcu”, bütün bu olay örgüsü içinde dostluk, arkadaşlık, meslektaşlık, vefa, sorumluluk, vazifeşinaslık, disiplin ve kararlılık gibi değerlerin yanında; beyefendilik, nezaket, kibarlık, zevk ve uslûbun en nadir örnekleriyle günümüz toplumuna ve polisiye edebiyat severlere de mesaj sunar.

Susanna Tamaro’nun yirmili yaşlarında kaleme aldığı ve bugüne dek yayımlanmamış ilk romanı Kökler, Yollar ve Yitik Benler, bir yol öyküsüdür. Roma’da yaşayan bir gencin Illmitz’e, Avusturya’nın Macaristan sınırında bulunan ufak bir köye gidişinin ve orada deneyimlediklerinin öyküsü... Bunun da ötesinde, kimi zaman sancılı bir iç hesaplaşmaya dönüşen bir içsel yolculuk... Köklerim oradaydı; ailem, çok uzun yıllar önce daha iyi bir kaderin arayışıyla oradan yollara düşmüştü. Hiçbirimiz oraya bir daha dönmemiştik: Sadece ben, kuyruğunu ısıran yılanların görüldüğü eski resimlerde olduğu gibi, huzursuzluklarıma bir son vermek için oraya gidiyordum. Kendi varoluşunu anlamlandırma çabasındaki bir gencin, köklerinin ve kökleriyle birlikte kendi benliğinin izini sürdüğü bir arayış... Çocukluk ve yetişkinlik, yaşama veda edenler ve hayatta kalanlar, düşler ve gerçekler, korkular ve umutlar... Bir an için derin bir kayboluş yaşadım; uzakta olduğumu, herhangi bir mekâna ait olmadığımı, bunun geçici seyyahlığımdan değil, kaçınılması olanaksız bir kaderden kaynaklandığını biliyordum. (Tanıtım Bülteninden)

Evliliğe küsmüş bir kadın ve bir erkeğin evliliğe giden yolda sıcak ve duygusal aşk hikâyesi Tüm dünyada bestseller olan Ye, Dua Et, Sev kitabının sonunda Elizabeth Gilbert gönlünü, Brezilya'da doğmuş ama Avustralya vatandaşlığına sahip, tanıştıklarında Endonezya'da yaşamakta olan Felipe'ye kaptırmıştı. Sonsuz bir sadakatle birbirine bağlı bu çift, kötü sonuçlanan birer boşanmanın kurbanları olduğundan şartlar ne olursa olsun bir daha evlenmemek için yemin etmiştir. Ama kader ağlarını örer ve Amerika'ya giriş yaptıkları bir anda Felipe'nin sınır dışı edilmesi planlarını altüst eder. Gilbert, ya evlenip Felipe'yi Amerika'ya getirecek ya da onu sonsuza kadar kaybedecektir. Söz konusu evlilik olduğunda sadakat, uyumluluk, gelenek, sosyal beklentiler, eşleri bekleyen sorumluluklar ve en önemlisi boşanma riski göz ardı edilmemelidir. Gilbert'ın yazmış olduğu bu eser, aşkın tüm karmaşıklığına ve sonuçlarına rağmen yaşanması gerektiğinin en güzel örneğidir. Zekice ve mütevazı, eğlenceli, sıcak ve cömert. İşte Ye, Dua Et, Evlen'in arkasındaki ses. Gilbert'in kitaplarının sonunda onu dostunuz gibi kabul ediyorsunuz. Yeniden Gilbert'la olmak bir zevk. -San Francisco Chronicle

"Asuman Kafaoğlu-Büke, 90’lı yıllardan bu yana gazetelerin kitap eklerinde ve dergilerde edebiyat üstüne yazılar yazıyor. Daha çok roman sanatını inceleyen, araştıran çalışmalar bunlar. Büke’nin, açık, anlaşılır bir dili var. Okurlar tarafından takip edilen, onlara yazılarıyla kılavuzluk eden bir yazar Asuman Kafaoğlu-Büke. Yazın Sanatı, onun yazılarından bir derleme. Kafaoğlu-Büke, kitabı oluştururken farklı bir yol izlemiş. Yazılarını seçerken edebiyatın belli başlı kavramlarını göz önünde tutmuş. Anlam, içerik, üslup, dil gibi bu başlıklar güncel romanlarla açıklanınca ortaya, okumaya doyamayacağınız bir edebiyat yolculuğu çıkmış. Hem geçtiğimiz on yıl içinde yayımlanan romanlara hem edebî kavramlara ulaşmak, bilgi almak, bunun yanında edebiyatın sonsuz hazlarla dolu bahçesinde dolaşmak isteyen okur için iyi bir kılavuz kitap Yazın Sanatı."

Açıköğretim Fakültesi Sosyoloji Bölümü Din Ve Toplum Dersi Çıkmış Sorularıdır.

Unutmak, unutulana verilecek en büyük cezadır. Cezasını yüzyıllar önce çekmiş, tarihin karanlık ve kasvetli dehlizlerinden kopup gelen bir Evvel Zaman Koleksiyoncusu... Osmanlı İmparatorluğu’nun en görkemli dönemine tanıklık eden; Topkapı Sarayı, Türk ve İslam Eserleri Müzesi ve İstanbul’un belirli noktalarına bırakılmış şifreli kanıtlar... Yedi iklim üç kıtanın Padişahı Kanuni Sultan Süleyman Han ile Osmanlı İmparatorluğu’nun en kudretli sadrazamını karşı karşıya getiren gerilim ve aksiyon yüklü olaylar silsilesi! Tüm bunların neticesinde cinayete kurban gitmiş, bıraktığı delillerle son âna kadar katilini buldurmaya çalışan bir matematik öğretmeni... Şifre Bilimci Milas Ulukan ve Şifreli Dosyalar ekibi, aydınlatmaya çalıştıkları sırrın yüzyıllardır tarihin karanlık satırlarında gizlendiğini anlarlar. Bu gizemli tarih cinayetinin haberini yapmaya çalışan basın organları ise tek bir manşet üzerine yoğunlaşmıştır: “Evvel Zaman Koleksiyoncusu, Hafıza Koleksiyoncusu’na karşı!”

İçindekiler - E. T. A. Hoffman / Falun Madenleri - Edgar Allan Poe / Bir Kayalık Dağ Öyküsü - Arthur Machen / Beyaz Tozun Öyküsü - Thomas Burke / Kara Avlu - Seabury Quinn Warburg / Tantavul'un Şakası / Hayalet Çiftlik Evi - H. P. Lovecraft / Adsız Kent / Ulthar'ın Kedileri - Clark Asthon Smith / Öteden Gelen Avcılar - Manly Wade Wellmann / İnanç Hep Sürer - Robert Ervin Howard / Cehennem Güvercinleri - August Derleth / Panjurlu Ev - Roberth Bloch / Yolu Açan / Kemancının Ücreti

Yeryüzündeki hiçbir bahçe kaybolmasın! “Bütün balıklar, mercan kayalıklarında yaşayan balıkları kıskanırdı. Mercan kayalıklarında kırmızılar öyle kırmızı, morlar öyle mor, yeşiller öyle yeşildi ki, güneşin ışıkları suya yansıdığında renk renk çiçeklerin açtığı bir bahçeye benzerdi.” Peki, ya bir gün mercan kayalıklarının güzelliği ve huzuru bozulma tehlikesiyle karşı karşıya kalırsa! İşte o gün, her zaman dostlarını eğlendirip güldüren Palyaçobalığı Palya, onlara endişe içinde bir hikâye anlatmaya başlamış. Ama gelin görün ki kimse hüzünlü hikayeleri dinlemek istemiyormuş! Nursel Erdoğan’ın yazdığı, Dilek Yördem Ceylan’ın resimlediği Palyaçobalığı Palya, daha güzel bir dünya için, yaşadığımız her yere sahip çıkmamız gerektiğini anlatıyor. “Eski zaman öyküsünü heyecanla dinleyen balıklar, ‘Ama neden?’ diye sordu korkuyla. ‘Neden mi? Nedeni bizim güzel mercan kayalıklarıydı. Para kazanmak isteyen mercan avcıları pembe, kırmızı, beyaz mercan kayalarımızdan kolyeler, bilezikler, çeşit çeşit süs eşyaları yapıp satıyorlarmış. Önceleri küçülen kayalıklarda yaşayabiliyorduk. Sonra en kuytu yerlerimizi de yok ettiler.’ Eski zaman öyküsü denizkaplumbağasını epeyce yormuştu. Bütün balıklar nefesini tutmuş dinliyordu. İncecik iğnebalığı, ‘Ama mercan kayaları bizim yuvamız, onlar olmadan biz nerede yaşarız!?’ diye ağlamaya başladı.”

Donanma komutanının kendisini neden çağırttığını bilmiyordu. Ama önemli olmalıydı. Komutan seni çağırıyor. Hemen gelsin dedi, diyen haberci subayın ardından çıktı. Komutanlık makamına gitti. Beni emretmişsiniz komutanım, dedi. Topuklarını birleştirerek asker selamı verdi. Gel Mehmet, otur. Mehmet Salih saygılıca oturdu. Sultanımız önemli bir karar verdi, dedi komutan. Başta bizi ilgilendiren önemli bir karar… Nedir o karar komutanım? İngiltere’de üç tane zırhlı gemi yaptıracağız ve…

Bu derlemede son iki yüzyılın en önemli yazarlarından ve en güzel öykülerinden örnekler bulacaksınız. Yine de türün muazzamlığı karşısında yetersiz kalacağız, çünkü tüm ülkelere ve tüm yazarlara ulaşabilmek çok güç, neredeyse olanaksız. Çağın değişmesiyle birlikte insanoğlunun korkularının da nasıl değiştiğini, öykülerin örümcek ağıyla örülmüş dehlizlerle gaz ışığıyla aydınlatılmış dar sokaklardan, alışık olduğumuz çağdaş ortama ve yaşantıya doğru nasıl kaydığını göreceksiniz. Ama tüm öykülerde ortak bir nokta mutlaka olacak: Charles Beaumont'un deyimiyle "içimizdeki iblise" seslenecekler.

Ateşböceğinin unutulmaz hikâyesi devam ediyor… Uzun zaman önce, hayatımın en kötü gecesinde Ateşböceği Yolu denen kapkaranlık bir sokakta yapayalnız yürürken ruhuma dokunan biriyle karşılaştım. O gün bizim başlangıcımızdı. Aradan otuz yıl geçti… Tully ve Kate. Sen ve ben dünyaya karşı. Seninle sonsuza dek dost kalacağız. Ama her hikâyenin bir sonu vardır, değil mi? Bir şekilde yola devam etmen gerekir. Geçmişi yaralarla dolu Tully... Fedakârlığıyla etrafına ışık saçan Kate… Onların dostluğunu ölüm bile bozamaz.

Daha Güzel Bir Dünya İçin… Neşeli Orman’da haksızlığa yer yok! Göçle gelen yorgun kırlangıçlar yuvalarının serçeler tarafından işgal edilmiş olduğunu görünce ne yaparlar dersiniz? Berat Alanyalı’nın yazıp Öykü Gölemen’in resimlediği Neşeli Orman serisi Neşeli Orman’ın Yaz Konukları kitabıyla devam ediyor… “Ey serçe kardeşlerim, hiç haksızlık etmeyin. Bir yuvayı kırlangıç nasıl örer, bilirim. Bay ve bayan kırlangıç uçuşarak yan yana, Defalarca konarak dere yataklarına, Damla damla taşıyıp en iyi çamurları, Seçtikleri köşeye kurarlar bu yuvayı. Öyle ustalardır ki, şaşar insanlar bile, Sanki hepsi mühendis! Şimdi siz bu yuvaya gelip oturdunuz ya, Hak etmediğiniz halde sahibi oldunuz ya, Rahat edemezsiniz, yok mu sizde biraz his? Gelin, inat etmeyin, boşaltın şu yuvayı Yoksa çalarız size tencereyi tavayı...”

Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi (AOF) Halkla İlişkiler Kampanya Analizi Dersidir. Yazarlar: Doç. Dr. Nuray YILMAZ SERT (Ünite 1) Doç. Dr. Jale BALABAN SALI (Ünite 2, 7) Araştırma. Gör. Sezgin ATEŞ (Ünite 2) Prof. Dr. Işıl KARPAT AKTUĞLU (Ünite 3) Prof. Dr. Raci TAŞCIOĞLU (Ünite 4) Arş. Gör. Dr. Çağlar GENÇ (Ünite 5) Doç. Dr. Ayça ÇEKİÇ AKYOL (Ünite 6) Arş. Gör. Emrah GÜLMEZ (Ünite 7) Prof. Dr. Sema YILDIRIM BECERİKLİ (Ünite 8)

Gözlük üzerine bir hikâye… "Top oynayalım mı?" diye sordu Lea. "Hayır, olmaz!" diye yanıtladı Teo. "Başka bir şey oynayalım." Teo top oynamayı sevmiyordu. Topu ya çok uzağa atıyor ya da bir türlü yakalayamıyordu. Top oynarken bazı arkadaşları ona çok kızıyordu. Teo'nun görme sorunu var. Yakını iyi göremiyor, kitap okurken ya da televizyon seyrederken başı ağrıyor. Cisimleri bulanık gördüğü için top oynarken çok zorlanıyor. Bir göz doktoruna muayene olan Teo gözlük takması gerektiğini öğreniyor. Artık diğer çocuklar gibi iyi görebilecek ve oyunları daha iyi oynayabilecek! Yetişkinler için bile yeni bir başlangıç tedirgin edici olabilirken, çocuklar için neden olmasın? Yeni bir kardeş, yeni bir okul, beklenmedik bir gelişme ya da baş etmek zorunda kaldığımız heyecanlar, korkular, takıntılar, duygular... "Gerçek hayattan hikâyeler" dizisi, farklı duygu ve durumlara odaklanıyor. Çocuklara, yaşadıkları sorunlar karşısında yeni pencereler açabilecek resimli hikâyelere yer verilmesinin yanı sıra ebeveynlere ve eğitimcilere yönelik bilgilendirici bir bölüm de bulunuyor.

Hayır Diyebilme Sanatı "Hayır!" demek sizce ne kadar önemli olabilir? Basit bir kelime olsa da "Hayır!", hayatınızı özgürce yaşamanız için kullanabileceğiniz sihirli kelimelerden biri. Hayır Diyebilme Sanatı, bunu söyleyebilmenin kendi sınırlarınızı çizebilmeniz için gerekli olduğundan ve bu sayede kendinize olan saygınızı artırabileceğinizden bahsediyor. Müthiş Psikoloji tarafından yazılan bu eseri okuyarak sevdiklerinizi kırmadan onlara kendi sınırlarınız olduğunu gösterebilirsiniz. Gelin, e-kitap formatında sunulan bu eseri birlikte inceleyelim. "Hayır Diyebilme Sanatı" adlı kitabı neden okumalısınız? Hayır Diyebilme Sanatı, insanlarla iletişiminizde hayata ve kendinize dair net sınırlar koymanın öneminden bahsediyor. Kitap, gerçekten özgür olup olmadığınız üzerine uzun uzun düşünmenizi sağlayacak şekilde başlıyor. Size kendi sınırlarınızın önemini gösterirken kendinizle olan kavganızı da gözlerinizin önüne seriyor. Birçok farklı olay üzerinden örnekler vererek "Hayır!" demenin önemini ve bunun hayatınıza etkisini size göstermeyi hedefliyor. Kitap boyunca kendinizi sorgulama imkânı buluyorsunuz. Örneğin verdiğiniz kararları başkası için vermediğinize emin misiniz? Sırf arkadaşınız mutlu olsun diye "Evet!" dediğiniz kaç olay yaşadınız? Kitap, "Hayır!" demeyi bilmeyen insanın ömür boyu başkalarını sırtında taşıyacağını son derece açık bir şekilde ifade ediyor. Eser, aynı zamanda kaybetme korkusuna da odaklanarak "Hayır!" diyememenin aslında kaybetme korkusundan doğduğunu söylüyor. Ancak kendisinden taviz verenler sonunda daima yalnız kalmaya mahkûm değil midir? Bunları biliyor muydunuz? Müthiş Psikoloji ekibinin uzman psikolog ve psikiyatristlerden oluştuğunu ve isimlerini özellikle gizli tuttuklarını biliyor muydunuz? İsimlerinin, anlattıklarının önüne geçmesini istemedikleri için böyle bir yol izlerler. İnsan psikolojisine dair birbirinden farklı konulara değinen çeşitli kişisel gelişim kitapları yazarlar. Okumaktan sıkılmayacağınız ve size hayat boyu rehberlik edecek olan bu kitap 2019 yılında Destek Yayınları tarafından yayımlanır. e-Kitap olması sayesinde esere son derece kolay ve hızlı bir şekilde erişilebilir. Siz de yaşamı kendiniz için daha keyifli bir hâle getirmek istiyorsanız bu e-kitabı satın alıp hemen okumaya başlayabilirsiniz. Bu kitabı sevenler için diğer önerilerimiz Müthiş Psikoloji ekibinin özenli araştırmalardan sonra yazdığı bu kişisel gelişim kitabını beğendiyseniz ve bu kategoride daha fazla kitap okuyarak hayatınızın yönünü değiştirmek, daha mutlu bir insan olmak istiyorsanız Sevme Kusurları isimli e-kitaba da göz atabilirsiniz. Daha fazla kişisel gelişim kitabı okumak istiyorsanız başka yazarlara ait Titreşimi Yükselt Hayatın Değişsin, Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı adlı e-kitapları da hemen inceleyebilirsiniz.

Bir kadın, kalabalığın içinden bir ok gibi fırlayıp gelecek, tanıdık mı diye yüzüne bakacağım ama değil. İnce, narin parmakları başımı kavrayacak, kaldırıp dizlerine koyacak. Elindeki plastik şişeden su içirmeye çalışacak ama bütün uğraşları nafile. Su boğazımdan aşağı inmeyecek. Siyah saçları yüzümde gezinirken kadına -bir anne olmalı- sesleniyorum, “Ben artık bir ölüyüm,” duymuyor, duymak istemiyor. Kulakları mı kapalı, hayır değil, duyuyor, konuşuyor hatta etrafındakilere bağırıyor. “Ambulans çağırdınız mı, etrafını açın, rahat nefes alsın?” Anneler kabullenmiyor ölümü. Anne olduğunu nereden anladıysam artık, muhakkak bir anne, başka kim bu kadar merhametli olur. Başka kimin saçları süt kokar, taze meyve ve sabun, ellerinin içi nasırlı olur ve parmakları bu kadar maharetli. Birinde yüzük, diğerinde karpuz, kiminde kanepe, başka birinde inci düğmeli gömlek ya da bir başkasında kamyon. Hatta ölümün kendisi de somutlaşıp bir nesne gibi karşımıza çıkıyor. İnsana ulaşmak için etrafımızı saran bunca nesne arasında sıkışan hikâyeleri buluyor ve anlatıyor. Gözü her şeyin üzerinde dolaşıyor, duruyor, görüyor ve hikâyeye dönüştürüyor. Hemen herkesin dikkatinden kaçan, üzerinde durmadığımız, düşünmeye değer görüp vakit ayırmadığımız eşyalara eğiliyor ve onlardan çıkıp insan hâllerinin en ince yerlerine ulaşıyor. Etrafımızdaki bunca şeyin arasında anlatılacak olanın, değerli olanın, hakikî olanın hikâyeleri var Tek Odalı Ev’de.

Kaygı Üzerine Bir Hikâye… Jülyet’in kardeşi doğduğundan beri hiçbir şey hayal ettiği gibi gitmiyordu. Kardeşi hiç durmadan ağlıyordu. Özellikle geceleri! Üstelik oyun oynamayı bile bilmiyordu. Sadece meme emiyor, uyuyor ve altını kirletiyordu… Bütün bunlar yetmezmiş gibi, annesiyle babasının gözü kulağı ondaydı. Jülyet büyük bir hayal kırıklığı içindeydi. Keşke kardeşi olacağına, eve yavru köpek alsalardı! Annesiyle babası Jülyet’le ilgilenmek için neredeyse hiç vakit bulamıyordu. Belki de onu eskisi kadar sevmiyorlardı. Yoksa Jülyet’in pabucu dama mı atılmıştı? ‘’Yetişkinler için bile yeni bir başlangıç tedirgin edici olabilirken, çocuklar için neden olmasın? Yeni bir kardeş, yeni bir okul, beklenmedik bir gelişme ya da baş etmek zorunda kaldığımız heyecanlar, korkular, takıntılar, duygular... “Gerçek hayattan hikâyeler” dizisi, farklı duygu ve durumlara odaklanıyor. Çocuklara, yaşadıkları sorunlar karşısında yeni pencereler açabilecek resimli hikâyelere yer verilmesinin yanı sıra ebeveynlere ve eğitimcilere yönelik bilgilendirici bir bölüm de bulunuyor.’’

Deniz Kralı’nın kızı Ariel’in sesini yitirmesi ve ardından yeniden bulması hemen herkes tarafından sevilen bir öyküdür. Bu öykü pek çok kez ve birbirinden farklı şekillerde anlatılmıştır. Ancak her öyküde Küçük Deniz Kızı dünyasının ona sunduklarından fazlasını istemiş, babası ise kızının ait olduğu yerde yaşamasını beklemiştir. İsyankârlığı Küçük Deniz Kızı’nın sesine, hatta neredeyse ruhuna mal olacaktır. Neyse ki iyiliğin gücü ağır basacak, Ariel bu serüvenden gururla ve değişmiş olarak çıkacaktır. Yine de bu, öykünün sadece yarısıdır. Peki, Ariel’in intikam tanrıçası, Deniz Cadısı Ursula’nın öyküsünü merak eden yok mu? Ursula’nın yoldan çıkmışlığının, bu denli küçümsenmesinin ve nefret dolu olmasının sebepleri nedir? Ursula’yı Deniz Cadısı’na dönüştüren nedenleri anlatmaya yönelik çok sayıda öykü denemesi yapılmıştır. Burada da onun nefret edilen, zavallı şanssız bir ruh olma yoluna hangi nedenlerden girdiğine dair yeni bir öykü anlatılmaktadır.

Kekemelik üzerine bir hikâye… Büyükanne Ariyan’ın neden bu kadar üzüldüğünü anlamaya çalışıyordu. “Neler olup bittiğini bana anlatır mısın bir tanem?” diye sordu. “Boğazımda bir sürü düğüm var!” “Boğazında düğümler mi var? Ne demek istediğini açıklar mısın?” “Be-be-ben konuşmak istediğimde, ağzımdan çı-çı-çıkmaları için kelimeleri çekiyorum ama bazen hiçbir şekilde çıkmak istemiyorlar!” Ariyan çok sessizdi. Bir daha konuşmak istemiyordu. Birkaç haftadır, konuşmaya başlarken zorlanıyor ve kelimeler ağzında yuvarlanıyordu. Ancak bir akşam büyükannesi, yünde oluşan düğümleri örnek göstererek, boğazındaki düğümleri nasıl çözmesi gerektiğini öğretti. Yavaş yavaş ve biraz da sabırla Ariyan başarılı oldu ve kelimelerle arası tekrar düzeldi. Yetişkinler için bile yeni bir başlangıç tedirgin edici olabilirken, çocuklar için neden olmasın? Yeni bir kardeş, yeni bir okul, beklenmedik bir gelişme ya da baş etmek zorunda kaldığımız heyecanlar, korkular, takıntılar, duygular... “Gerçek hayattan hikâyeler” dizisi, farklı duygu ve durumlara odaklanıyor. Bu dizide çocuklara, yaşadıkları sorunlar karşısında yeni pencereler açabilecek resimli hikâyelere yer verilmesinin yanı sıra ebeveynlere ve eğitimcilere yönelik bilgilendirici bir bölüm de bulunuyor.

Kanguru, orangutan, keklik, ornitorenk… Bu hayvanları tanıyor musun? Minik kâşifler bu kitapta hayvanları tanırken soru-cevap etkinlikleriyle de çok eğlenecekler!

Çocuklar evde Anka kuşu besleyemeyeceklerini bilirler ama onun güzelliği hep hafızalarındadır; Masal, hayal etmektir. Kaf Dağı’na tırmanmaları imkânsız olsa da bir gün oraya ulaşacaklarını düşünürler; Masal, umuda tutunmaktır. Bu büyülü dünyaya istedikleri zaman kaçıp gidebilirler; Masal yaratıcılıktır. Anlatılan tüm güzelliklerin gerçeğe dönüşmesi, kötülüklerin ise masallarda kalması dileğimizle; -Pedagog Ayşen Oy-

Dabi utangaç bir kurbağa… Utanınca yanakları kırmızı kırmızı oluyor ve bu Dabi’nin canını çok sıkıyor. Bu yüzden kırmızı renkten hiç hoşlanmıyor. Hatta evde ne kadar kırmızı oyuncağı varsa atıyor. Dabi bir gün uzaklardan büyük babasının geleceğini haber alıyor. Dabi daha önce görmediği büyük babasını günlerce bekliyor. Sonunda büyük babası Dabi uyurken geliyor. Kurbağa Dabi uyandığında büyük babasını görünce şaşıp kalıyor! Acaba neden?

Bu öykü neredeyse tarihin derinliklerine uzanır. Zalim bir prens bir canavara dönüşmüştür. Bir gün hayatına güzel bir kız konuk olur. Kızın ona acıması ile prens eski bedenine kavuşacak, kendisi de kıza âşık olacaktır. Sonrasında da sonsuza kadar mutlu yaşayacaklardır. Ne var ki, Bella ve Çirkin’in öyküsü de diğerleri gibi pek çok kez ve farklı şekillerde anlatılagelmiştir. Bununla birlikte, dinlediğiniz öykünün uyarlaması ne olursa olsun, aklınıza takılan hep aynı sorudur: Bize tanıtılan bu Prens ne olmuştur da bir canavara dönüşmüştür? Bu kitaptaki öykü çağlar boyu anlatılanların arasından seçilerek alınmış bir uyarlamadır. Bu bir kibir ve kendini beğenmişlik, aşk ve öfke ile bir canavara dönüşmenin ve hiç kuşkusuz güzelliğin öyküsüdür.

“Yazmanın amacı para kazanmak, ünlü olmak, sevgili bulmak, sevişmek ya da arkadaş edinmek değildir. Sonuçta amaç, eserinizi okuyacak insanların hayatlarını ve kendi hayatınızı zenginleştirmektir. Amaç; uyanmak, iyileşmek ve başa çıkmaktır. Mutlu olmaktır, tamam mı? Mutlu olmak. Bu kitabın bir kısmı, belki büyük bir kısmı, benim yazmayı nasıl öğrendiğimle ilgili. Çoğu, sizin nasıl daha iyi yazabileceğinizle ilgili. Geri kalanı ve belki en iyi kısmı da bir izin kâğıdı gibi: Yapabilirsiniz, yapmalısınız ve başlayacak kadar cesursanız yapacaksınız. Yazmak bir sihir, her yaratıcı sanat dalı kadar ab-ı hayat. Su bedava. İçsenize.” Stephen King’in bu yarı anı yarı kılavuz niteliğindeki muhteşem eseri bir yandan yazarın çalışma ve üretme süre cine ışık tutarken bir yandan da yazmak isteyenlere yol gösteriyor. Çocukluğundan kariyerinin zorlu ilk günlerine ve 1999’da geçirdiği ölümcül kazaya kadar King’le beraber yazarlığın engebeli yollarında yürüyeceksiniz.

Takıntım masumiyetten ve iyi niyetten doğdu ve Lexington Avenue'daki bir kasaba evinin dışındaki çalılıklarda el yazısı bir günlüğü gördüğüm gün başladı. O sabah yandan yağmur yağıyordu ve planım ertesi gün iade etmekti; güvenli ve kuru Sadece ben tuttum. Sakladım ve okudum. Bir hafta sonra, bana ait olmayan sırları taşıdığım için merakla ve suçlu hissetmekten şaşırdım onu iade etmeye çalıştım. Sadece ben onunla tanışmayı beklemiyordum. Özür dilemeyen kalpsiz ve esrarengiz bir şekilde seksi, evinin dışında bulduğum günlüğü hakkında hiçbir şey bilmediğini iddia ediyor, ancak mavi-yeşil bakışlarındaki samimi parıltı bana aksini söylüyor. Onun hakkında farklı bir şey var; hasarlı ama büyülü bir şey ve ben ona çekiliyorum; onun yörüngesine çekildim. Sadece bir sorun var. Onu ne kadar çok tanıdıkça, günlüğün ona o kadar çok olumluyum. ve ne kadar çok kendimi bencilce yanlış olduğumu umuyorum.

Önceden fark edemedikleri benliklerini, ancak ruhları yer değiştirdikten sonra fark eden iki kişinin kendi vücutlarını geri almak için girdikleri aşk kokan yarış. “Parasız, tipsiz bir erkeği affetsem bile yumruğu yavaş bir erkeği affetmem.” İstese de gizleyemeyeceği, ucuz makyaj yapsa bile göz alıcı bir güzelliğe sahip, “Neden aksiyon dublörlüğü yapıyorsun?” diye sorulduğunda “Kaderim.” diye yanıtlayıp gülümsemesiyle ışıldayan, Yemek yedikten sonra kendi hesabını kendi ödeyen, Kaba ve kötü biriyle karşılaştığında ona sert bir uçan tekme atan kız. Gururum incinse de, bu garip kızı sürekli özlüyorum. “Tanrı kesinlikle kadın olmalı. Bu yüzden beni yarattı.” Zaman ve duygu israfı yapmak istemeyen, anlaşmalı evliliğin en iyi romantizm olduğuna inanan; düşüncesiz, olgunlaşmamış ve şeytani fikirlerine bakılırsa, Tanrı’nın bu insanı yaratırken bir an uyukladığı kesin. Başkasının acısını umursamayan, başkasının duygularını hiç umursamayan bu adam, tatlı ama bir o kadar da tehlikeli.

Dolunayda suç artar mı… Ölüler konuşur mu… Van Gogh'un tabloları neden sarıydı… Suçlular neden "kuyruklu yalan" söyler… CSI-Konya, nasıl çalışıyor… Polisiye yazarının "Ceset çiftliği"… ABD cezaevindeki Türk mahkûmun masaj cinayeti… Cehennemden gelen mektup… Kayıp çocuklar, nereye gider… Aşk, insana neler yaptırır… "Kaçılamayan cezaevi"nden nasıl kaçılır… Dünyaca ünlü suçbilim uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, tümüyle gerçek olayların izini sürerek, suçluların ürpertici dünyasındaki gezintisini sürdürüyor. Her Çikolata Yenmez, yazarın usta ve kıvrak kaleminin, suçluların yaşamındaki rastlantılar ve acı sürprizleri bilimin kesinliğiyle buluşturduğu, heyecanla okunan bir kitap. Unutmayın, kusursuz suç yoktur ve işini iyi bilen dedektifler için "sır" diye bir şey söz konusu değildir!

Broşürde Appalachian Yolu’nun Maine-Nej Hampshire bölümündeki altı millik yürüyüş parkurunun orta zorlukta olduğu belirtiliyordu. Bu parkur, dokuz yaşındaki Trisha McFarland’ın kardeşi Pete ve yeni boşanmış annesiyle bir cumartesi gününü geçirecekleri yerdi. Trisha, annesiyle kardeşinin her zamanki tartışmalarından kurtulmak için yoldan ayrılıp sonra da kestirmeden onları yakalamak isterken, tehlike ve korku dolu vahşiliğin derinliklerine daldı. Karanlık çöktüğündeyse bu derinliklerin tam ortasındaydı artık. Trisha, sezgileriyle yönünü bulmak, aklıyla kendini savunmak ve cesaretiyle giderek artan korkusunu yenmek zorundaydı. Korkusunu yatıştırmak için walkman’inden Red Sox’ın beyzbol maçını yayınlayan radyo istasyonunu ayarladı. Kahramanı olan Tom Gordon’ın cesur atışları, Trisha’yı yalnızlığa karşı da koruyordu. Radyo istasyonunun sesi giderek zayıflayıp yok olduğunda Trisha, Tom Gordon’ın yanında olduğunu hayal etmeye başladı. Artık yalnız değildi. En ilkel duygularımıza seslenen ve onları harekete geçiren Tom Gordon’a Âşık Olan Kız, bilinmeyene karşı duyduğumuz derin korkunun ve buna karşı koyacak cesaretin, inancın romanı. Daha doğrusu, bizi küçük bir kızın yenilmez ruhuna tanık eden korkunç bir peri masalı.

Genç kız, gece rüyasında loş karanlıkta orman yolunda yürüdüğünü görür. Ortam bulanıktır. Görüntüler bir gelir bir gider. Kurumuş ağaç dalları üzerine üzerine gelmektedir. Gördüğü ve duyduğu hayvan seslerinden dolayı gece korkarak uyanır. Genç kız, sürekli tekrarlanan ve onu gece saat üçte korku içinde uyandıran rüyaların gizemini çözebilecek midir?

Yetişkinler için bile yeni bir başlangıç tedirgin edici olabilirken, çocuklar için neden olmasın? Yeni bir kardeş, yeni bir okul, beklenmedik bir gelişme ya da başetmek zorunda kaldığımız heyecanlar, korkular, takıntılar, duygular... “Gerçek hayattan hikâyeler” dizisi, farklı duygu ve durumlara odaklanıyor. Çocuklara, yaşadıkları sorunlar karşısında yeni pencereler açabilecek resimli hikâyelere yer verilmesinin yanı sıra ebeveynlere ve eğitimcilere yönelik bilgilendirici bir bölüm de bulunuyor. Leo sık sık kâbuslar görüyordu. Gecenin bir yarısı uykusundan dehşet içinde uyanmamak için bütün gece uyanık kalmaya çalıştığı bile oluyordu. Bir gün bu durumu bakıcısı Maryan’a anlatmaya karar verdi. Maryan ona, “Rüyadayken başına kötü hiçbir şey gelemez. Orada, büyülü bir evrendesin. Korkacağına, kahraman olmak için bu durumdan yararlan!” önerisinde bulundu. Leo, o gece rüyasında, hızla uçuruma doğru giden bir otomobilin içinde olduğunu gördü. Bakıcısının tavsiyelerine uyan küçük Leo otomobili bir kuş gibi uçurmayı başardı! Sabah olduğunda, bir kâbus olabilecekken olağanüstü bir maceraya dönüşen bu rüyayı babasına anlattı.

İyi anne olmak isteyenlere tavsiyeler! Dostlarım bana sordu, niye `mucize annelik` diye... Dedim ki `evet annelik mucizedir`, Allah`ın mucizesi! Bizlere, annelere düşense bu ilahi teveccühü, bu emaneti hakkıyla taşımak. Ben yıllardır aynı soru üzerine kafa patlatıyorum: `Nasıl iyi anne olunur? Bunun formülü nedir?` İşte bu kitabın sayfalarına süzülenler bu çabaların sonucudur. Hem anne olarak deneyimlediklerimin hem de konu üzerinde yaptığım okuma ve çalışmaların özet formülüdür! Kuran-ı Kerim`in, Peygamber Efendimizin sünnetinin ve pedagojik öğretilerin bu topraklara uygun olan kısımlarının sentezidir. Ve dahi kimi zaman büyüklerimizin bilgelikle dolu sözlerini dinlemektir.

National Geographic Kids’in dünya çapında en sevilen yayınlarından biri olan, şaşırtıcı gerçeklerle dolu Garip ama Gerçek serisinin en sevilen klitaplarından Garip ama Gerçek! 2 meraklı çocuklar kadar yetişkinleri de sayfalarının arasına, tüm bu gerçeklerle yüzleşmeye çağırıyor. Bilim, hayvanlar âlemi, yiyecekler, popüler kültür, çılgın buluşlar, iklim, coğrafya gibi başlıklar altında eğlence dolu bir genel kültür hazinesi. Hayvanlar, uzay, tuhaf yiyecekler, insan vücudu, hilkat garibeleri, robotlar ve daha bir sürü konuda en acayip gerçekleri öğrenin! Her sayfa, eğlenceli fotoğraflar ve çizimlerle dolu

Yetişkinler için bile yeni bir başlangıç tedirgin edici olabilirken, çocuklar için neden olmasın? Yeni bir kardeş, yeni bir okul, beklenmedik bir gelişme ya da başetmek zorunda kaldığımız heyecanlar, korkular, takıntılar, duygular... "Gerçek hayattan hikâyeler" dizisi, farklı duygu ve durumlara odaklanıyor. Çocuklara, yaşadıkları sorunlar karşısında yeni pencereler açabilecek resimli hikâyelere yer verilmesinin yanı sıra ebeveynlere ve eğitimcilere yönelik bilgilendirici bir bölüm de bulunuyor. Sem okulu pek sevmiyordu. Oyuncak küçük örümcekleriyle oynamayı ve arkadaşı Lea ile dışarıda eğlenmeyi istiyordu. Okulu çok seven Lea'nın ise en önem verdiği şey kazandığı ödüller ve karnesindeki yıldızlardı. Çocukların karıncalara olan ilgisini fark eden öğretmenlerin aklına yaratıcı bir fikir geldi. Sınıfta hep birlikte bir karınca yuvası yaptılar. Bu ortak çalışma sayesinde, Sem okulun hiç de fena bir yer olmadığını Lea da yeni bir şey öğrenmenin yıldız kazanmaktan daha eğlenceli olduğunu keşfetti. Eğitim psikoloğu Sophie Martel'in yazdığı Sem Okulu Sevmiyor'u Christine Battuz resimledi.

Eliza başarısız olmaktan korkan ve bununla mücadele eden yedi yaşında küçük bir kız. Bu endişesi özellikle okulda, matematik dersinde ortaya çıkıyor. Matematik derslerinde Eliza’nın karnı ağrımaya, kolları kaşınmaya başlıyor ve paniğe kapılıyor. Bir performans kaygısı yaşıyor. Eliza ailesinin ve öğretmeninin yardım ve özendirmesiyle matematik dersinde karşılaşacağı sıkıntıları, baş etmesi gereken zorluklar olarak görmeyi öğreniyor. Zaman içinde, hataların ve başarısızlıkların bazen gerekli olduğunu ve gerçek başarının bunların üstesinden gelmek olduğunu anlıyor. Eliza, cesareti ve azmi sayesinde kendine olan güvenini kazanmayı başaracak. Yetişkinler için bile yeni bir başlangıç tedirgin edici olabilirken, çocuklar için neden olmasın? Yeni bir kardeş, yeni bir okul, beklenmedik bir gelişme ya da baş etmek zorunda kaldığımız heyecanlar, korkular, takıntılar, duygular... “Gerçek hayattan hikâyeler” dizisi, farklı duygu ve durumlara odaklanıyor. Çocuklara, yaşadıkları sorunlar karşısında yeni pencereler açabilecek resimli hikâyelere yer verilmesinin yanı sıra ebeveynlere ve eğitimcilere yönelik bilgilendirici bir bölüm de bulunuyor.

Bir uçuş iptal edildi. İki mahsur yolcu. Birlikte bir arabada üç bin mil. Gerçeğin ortaya çıkmasına dört gece kaldı. Çekici bir yabancıyla ülke çapında yürüyüş yapmak kesinlikle hayatımın en maceralı anlarından biriydi. Ona aşık olmak kesinlikle en cüretkar olanlardan biriydi. Ama sırlarını açığa çıkarmak? Bu en zorlu olanıydı. Ve öğrendiğim gerçek. . . ikimizi de paramparça eder.

İlahi bir inşa projesi olan vahiy, muhatabını dört aşamalı bir modelle inşa eder: Kelime ve kavramlarıyla TASAVVURU, Önerme ve hükümleriyle AKLI, Örnek Şahsiyetlerle ŞAHSİYETİ, Bütünü ile de HAYATI inşa etmeyi amaçlar. Allah’ın gör dediği yerden bakıp gösterdiğini görmek için gereken ilk şey, Kur’an ile inşa olmuş bir tasavvura sahip olmaktır. Kur’ani kavramlar, tasavvur inşasında Allah’ın kullandığı yapıtaşlarıdır. Bu ilahi terbiye sürecinin ilk aşaması olan “Kelime ve Kavramlarla Tasavvurun inşası” tezimizin daha iyi anlaşılabilmesi için Kur’an Kavramları Serisi’ni yayına hazırladık. Özellikle Kur’an’ın en çok üzerinde durduğu, insana yönelik kavramları sırasıyla on kitap halinde siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz.

Bir zamanlar lanetli Derry kentinde dört arkadaş birbirine yardım ederek kahramanca bir şey yapmışlardı ve bu asla anlayamadıkları bir şekilde onları değiştirmişti. Yirmi beş yıl önce Down sendromlu bir çocuğu zorbaların ellerinden kurtaran ve artık farklı yaşamları ve sorunları olan Beavy, Henry, Pete ve Jonesy her yıl düzenledikleri geleneksel kamp tatili için Maine ormanlarında buluşurlar. Sessiz sakin bir dinlencenin hayalini kuran arkadaşların kampına gelen bir yabancı, gökyüzündeki ışıklar hakkında anlamsız sözler mırıldanmaya başlayınca kamptaki huzur bir anda yok olur. Dört arkadaş tam da bu zoraki misafirden kurtulmanın planlarını yaparken ansızın kendilerini başka bir dünyadan gelen korkunç bir yaratıkla giriştikleri ölüm kalım savaşının içinde bulurlar. Hayatta nasıl kalabileceklerinin sırrı ortak geçmişlerinde ve Rüya Avcısı’nda saklıdır. Stephen King’in korkunun sınırlarını denediği Rüya Avcısı, eleştirmenlere göre Kemik Torbası’nın ardından yazdığı en ürpertici romandır.

Sadece bir partiydi. Şampanya ve en iyi arkadaşlarımla aptalca küçük bir kutlama. Boşanma pastamın mumlarını üflerken başarısız evliliğime veda ettim ve geleceğimi kollarımı açarak kucakladım. Ama geleceğin, barın ucunda oturup bütün gece bakışları kaçıran gizemli bir yabancı şeklinde geleceğini bilmiyordum. O zamanlar bilmiyordum ama geleceğimin bir adı bile vardı. . . Dante Amato. Takip eden haftalarda pervasızca beni takip etti. Duvarlarımı yıktı ve birbirimiz için tamamen hatalı olmamızın tüm nedenlerini görmezden geldi. Yıllardır hissetmediğim bir şeyi hissettirdi bana. . . o kadar gerçek bir şey ki beni korkuttu. Ama onu içeri aldığım an. . . tam da bu gösterişli yabancıya aşık olmaya başladığımda. . . her şeyi değiştirecek bir bomba attı.

Gelişimsel koordinasyon bozukluğu üzerine bir hikâye Anyes beceriksiz bir çocuk. 8 yaşında olmasına rağmen üzerine dökmeden yemek yiyemiyor… İşler okulda da yolunda değil: Ödevlerini yapamadığı gibi, sınıfından kimse oyun oynarken onu kendi takımında görmek istemiyor. Herkes onun tembel ve sakar olduğunu düşünüyor. Ta ki dispraksi tanısı konana kadar… Anyes sonunda, bir uzmanın da yardımıyla, gündelik yaşamın zorluklarıyla daha iyi mücadele edebilmek için stratejiler geliştirmeyi öğreniyor.